Düğünde takılan altınlar kime aittir? 2025
- Hasan Can Uca
- 24 Ağu 2024
- 12 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 Mar
Boşanmada Düğünde Takılan Takı ve Altınlar
Düğünde takılan takılar, altınlar, bilezikler, kolyeler, saatler ve diğer ziynet eşyalarının kime ait olduğu, boşanma davalarında en sık rastlanan uyuşmazlık konularından biridir. Yargıtay'ın uzun yıllar boyunca yerleşik görüşü, düğünde takılan ziynet eşyalarının kadına ait olduğu yönündeydi. Ancak, değişen toplumsal dinamikler ve ekonomik koşullar nedeniyle Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 04.04.2024 tarihli 2023/5704 E., 2024/2402 K. sayılı kararıyla bu içtihadından dönmüş ve yeni bir değerlendirme yapmıştır.
Bu makalede, "düğünde takılan takılar kime aittir?", "düğünde takılan altınlar kimindir?", "düğünde takılan takılar kime verilir?" gibi sorulara Yargıtay'ın güncel kararları ve hukuki esaslar doğrultusunda yanıt verilecektir.
Düğünde Takılan Ziynet Eşyaları
Ziynet eşyaları, altın, gümüş gibi değerli madenlerden yapılan ve süs eşyası olarak kullanılan takılardır. Geleneksel olarak, düğün sırasında gelin ve damada takılan bu ziynet eşyalarının kimde kalacağı konusu, boşanma davalarında sıkça tartışmalara neden olmaktadır.
Yargıtay'ın eski içtihatlarına göre, aksine bir sözleşme veya yerel örf ve adet kuralı olmadığı takdirde, düğünde takılan bütün ziynet eşyalarının kadına ait olduğu kabul edilirdi. Ancak yeni kararla birlikte bu görüş değişmiş, ziynet eşyalarının kimde kalacağına dair daha ayrıntılı ve farklı kıstaslar getirilmiştir.
Düğünde Takılan Altınlar Kime Aittir?
Türk hukukunda düğünde takılan altınlar, uzun yıllar boyunca Yargıtay’ın içtihatları doğrultusunda kadına ait sayılmıştır. Ancak zamanla toplumsal geleneklerin değişmesi ve ekonomik ilişkilerin dinamik yapısı, bu konuda yeni bir yaklaşımı gerekli kılmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na göre, düğünde takılan takılar genellikle kişisel mal kapsamında değerlendirilir.
Düğünlerde takılan altınlar ve diğer ziynet eşyalarının kime ait olduğu, taraflar arasında bir anlaşma olup olmadığına, yerel örf ve adet kurallarına, eşya veya takının niteliğine ve ispat durumuna göre belirlenir.
Eğer taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda bir anlaşma mevcutsa, düğünde takılan takıların paylaşılması bu anlaşmaya göre yapılır. Ancak bir anlaşma yoksa, yerel örf ve adet kurallarına göre bir değerlendirme yapılır. Bu kuralların bulunmadığı durumlarda ise, düğünde takılan altınların kime takıldığı ve hangi eşe özgü olduğu dikkate alınır.
Yargıtay'ın Güncel Kararına Göre Düğünde Takılan Takılar Kime Aittir?
04.04.2024 tarihli Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararı, ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda şu esasları getirmiştir:
Düğünde takılan belirli bir cinsiyete özgü takılar, o cinsiyete ait kabul edilecektir.
Düğünde takılan kadına özgü olan bilezik, kolye, gerdanlık, küpeler kadına ait olacaktır.
Düğünde takılan erkeğe özgü olan saat, erkek yüzüğü gibi ziynet eşyaları erkeğe ait olacaktır.
Düğünde takılan cinsiyete özgü olmayan takılar, kime takıldıysa ona ait olacaktır.
Düğünde kadına takılan altınlar kadına, erkeğe takılan altınlar erkeğe ait olacaktır.
Düğünde sandığa veya torbaya konulan takılar, tarafların ortak malı kabul edilecektir.
Eğer düğünde sandığa konulan ziynet eşyaları cinsiyete özgü değilse, eşlerin ortak malı sayılacaktır.
Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımına dair bir anlaşma varsa, bu anlaşma esas alınacaktır.
Eğer taraflar yerel örf ve adet kurallarının varlığını iddia ve ispat edebilirse, bu kurallara göre paylaşım yapılabilir.
Yargıtay'ın yeni içtihadı ile düğünde takılan ziynet eşyalarının kime ait olacağı konusuna ilişkin yeni kriterler belirlenmiştir. Geleneksel olarak "düğünde takılan tüm takılar kadına aittir" kabulü terk edilmiş, daha ayrıntılı bir değerlendirme mekanizması benimsenmiştir. Hukuki uyuşmazlıkların çözümünde tarafların anlaşmaları, yerel örf ve adet kurallarının ispatı ve bilirkişi incelemeleri önemli rol oynayacaktır.
Bu güncel içtihat, boşanma davalarında tarafların haklarını daha net bir şekilde belirlemekte olup, gelecekte Yargıtay'ın yeni kararlarıyla konu daha da netlik kazanabilecektir.
Düğünde Takılan Altınlar Kadının Mıdır?
Düğünde kadına özgü olarak takılan altın bilezik, kolye, küpe, yüzük gibi ziynet eşyaları, kural olarak kadına ait sayılır. Bu takıların mülkiyeti kadına geçer ve kadının kişisel malı olarak kabul edilir. Dolayısıyla düğünde takılan bu tip takılar kadınındır.
Ziynet alacağı davalarında olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
Düğünde Takılan Altınlar Erkeğin Midir?
Düğün sırasında erkeğe özgü olarak takılan altın veya diğer değerli eşyalar, kural olarak erkeğe ait kabul edilir. Örneğin, erkek için takılan bir altın saat veya erkeğe özgü bir bileklik gibi eşyalar erkeğin kişisel malı sayılır. Dolayısıyla düğünde takılan bu tip takılar erkeğindir.
Düğünde Takılan Altınların Paylaşımı Nasıl Yapılır?
Türk hukukunda, düğünde takılan altınların paylaşımı konusunda taraflar arasında bir anlaşma mevcutsa, paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ancak taraflar arasında bir anlaşma bulunmuyorsa, paylaşım şu esaslara göre yapılır:
Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda yerel örf ve adet kuralları iddia ve ispat edilirse, düğünde takılan takıların paylaşımı bu kurallara uygun olarak yapılır. Örneğin, bir bölgede düğünde takılan altınların kadına ait sayılacağı yönünde bir örf varsa, bu örf dikkate alınır..
Eğer yerel örf ve adet yoksa, düğünde erkeğe ve kadına takılan veya verilen ekonomik değere sahip her şey, kural olarak takıldığı kişiye aittir. Ancak takılar içinde karşı cinse özgü bir eşya varsa, bu eşya ilgili cinse ait kabul edilir.
Takıların bir cinse özgü olup olmadığı konusunda çekişme varsa, bilirkişi incelemesi yapılır. Eğer bilirkişi, düğünde takılan bir takının her iki cinse özgü olduğunu belirlerse, bu takı takılan veya verilen eşe ait sayılır.
Düğünde takı sandığına veya torbasına konulan altınların aidiyeti, bu eşyaların hangi cinse özgü olduğuna göre belirlenir. Eğer takı kadına ya da erkeğe özgü ise, o cinse ait kabul edilir. Eğer eşyanın her iki cinse özgü olduğu belirlenirse, bu eşya ortak kabul edilir.
Düğünde takılan çeyrek altınlar kime aittir?
Düğünde takılan çeyrek altınların kime ait olacağı, genellikle gelin veya damada takılmasına göre belirlenir. Eğer çeyrek altın geline takılmışsa, bu altınlar kural olarak gelinin kişisel malı sayılır. Damada takılan çeyrek altınlar ise damadın kişisel malı olarak kabul edilir.
Kadına takılan altınlar kime aittir?
Kadına takılan altınlar kadının kişisel malı olarak kabul edilir. Düğünde bilezik, kolye, küpe, yüzük gibi ziynet eşyalarının kadına takılması halinde, bu takılar kadına ait sayılır.
Düğünde takılan ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar anlaşma yapabilir mi?
Taraflar düğünde takılan ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma yapabilir. Yargıtay’ın güncel kararına göre, taraflar arasında ziynet eşyalarının nasıl paylaşılacağına ilişkin bir sözleşme veya anlaşma varsa, paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir.
Yerel örf ve adetler düğünde takılan takıların paylaşımı üzerinde etkili midir?
Yerel örf ve adetler düğünde takılan takıların mülkiyetinin belirlenmesinde etkili olabilir. Eğer taraflar arasında bir anlaşma yoksa ve yerel örf ve adetlerin belirli bir uygulamayı öngördüğü ispatlanırsa, paylaşım buna göre yapılır. Örneğin, bazı bölgelerde tüm takıların kadına ait olacağı yönünde bir örf varsa ve bu ispat edilirse, paylaşım bu kurala göre gerçekleştirilir.
Düğünde takılan ziynet eşyalarının cinsiyete özgü olup olmadığı nasıl belirlenir?
Düğünde takılan ziynet eşyalarının belirli bir cinsiyete özgü olup olmadığı konusunda uyuşmazlık yaşanırsa bilirkişi incelemesi yapılabilir.
Boşanma durumunda düğünde takılan takılar kime verilir?
Boşanma halinde düğünde takılan takıların paylaşımı, yukarıda detaylıca açıkladığı şekilde yapılır. Buna göre;
Belirli bir cinsiyete özgü olan takılar, o cinsiyete ait kabul edilir.
Bunun dışında, takı düğünde kime takıldıysa, o kişiye aittir.
Takılar düğün sandığına konulmuşsa ve belirli bir cinsiyete özgü değilse, ortak mülkiyet kabul edilir.
Eğer taraflar arasında bu konuda bir anlaşma ya da yerel örf ve adet kuralı varsa, paylaşım buna göre yapılır.
Bu tür uyuşmazlıkların çözümünde, hukuki destek almak ve uzman bir avukattan yardım talep etmek, tarafların haklarının korunması açısından büyük önem taşır. Düğündeki takıların kimin hakkı olduğu, boşanmada takıların kimde kalacağı gibi sorularınız için bize ulaşabilirsiniz.
Boşanma halinde düğünde takılan takılar - Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/5704 E., 2024/2402 K. sayılı kararıyla düğünde takılan altınların/takıların kime ait olacağına ilişkin içtihat değişikliğine gitmiştir.
Eski içtihatlara göre kim tarafından hangi eşe ne takılırsa takılsın bunların hepsi kadına ait sayılıyordu. Yeni içtihat uyarınca düğünde takılan altınlar/takılar kural olarak kime takıldıysa ona aittir. Bir diğer deyişle kural olarak boşanmada takılar kime takıldıysa onda kalacaktır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/5704 E., 2024/2402 K.
MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/766 E., 2023/834 K.
KARAR : Başvurunun esastan reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Sivas 1. Aile Mahkemesi
SAYISI : 2020/426 E., 2023/36 K.
Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma ve ziynet alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı davasının reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı karşı davalı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı karşı davalı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı karşı davalı kadın vekili dava dilekçesinde özetle; davalı karşı davacı erkek ile ailesinin müvekkilini ve ailesini sürekli olarak küçümsediğini, ağza alınmayacak sözler söylediğini, ailesinin evliliklerine müdahale ettiklerini, erkeğin sürekli baskı ve fiziki şiddet uyguladığını, çocukları ile ilgilenmediğini, müvekkilinin ailesi ile görüşmesine izin vermediğini, kazancının erkek ve babasına ait olmasını istediklerini, ziynetlerinin düğün günü alınarak geri verilmediğini ileri sürerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, velâyetinin anneye tevdiine, 100.000,00 TL maddî, 100.000,00 TL manevî tazminata, aylık 1000.00 TL tedbir yoksulluk nafakasına, aylık 1.000.00 TL tedbir ve iştirak nafakasına, ziynet eşyalarının aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde günlük bedelinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı karşı davacı erkek vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; iddiaların asılsız olduğunu, kadının, müvekkilini, mesleğini, ailesini aşağılayıcı beyanlarda bulunarak psikolojik şiddet uyguladığını, kadının sürekli ailesinin yanına gitmek için baskı yaptığını ancak müvekkiline "annenin babanın yüzünü görmek istemiyorum, torunlarını görmek istiyorlarsa Sivasa gelsin görsünler" şeklinde beyanda bulunduğunu, ekonomik olarak eşine yardımcı olmadığını, sürekli absürd istekleri olduğunu, eşinin haberi olmaksızın ailesine para gönderdiğini, sürekli uyuyup ev işleri ile ilgilenmediğini, son olarak kadının, amcasının oğlunun düğünü için ziynet eşyalarını yanına alarak gittiğini, sonrasında müvekkiline "sen artık çocuğu rüyanda görürsün, ben gelmiyorum eve" şeklinde beyanda bulunduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya tevdiine, 100.000,00TL maddî ve 100000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile erkeğin kendi kök ailesinin evlilik birliğine müdahalesine engel olmadığı gibi ortak çocuğun isminin anne ve baba tarafından konulması kuralı ve adetine dahi aykırı hareket ederek davalı karşı davacının babasının istemiyle çocuğun isminin...olarak belirlendiği, erkeğin, davacı karşı davalıya tokat attığını ikrar eder şekilde mesaj kayıtları karşısında fiziki şiddetin de bulunduğu, kadının kök ailesiyle görüşmelerini sınırlandırdığı, erkeğin telefonu ile davacı karşı davalı kadının telefonlarını eşleyerek davacı karşı davalıyı konum üzerinden takip edilebilir hale getirdiği, kadının da, erkeğin kök ailesi ile görüşme yanlısı olmadığı, yapmış olduğu görüşmeleri ise zoraki yerine getirdiği, erkeği geliri ve mesleği konusunda aşağılayacak ve küçük görecek şekilde söylemlerde bulunduğu, erkeğin kadın ile barışmak isteyip bu yönde ortak konuta dönüşünü sağlamak yönündeki girişimlerine cevap vermediği, özellikle maddî yönden şartlar ileri sürerek barışma girişimini zora soktuğu, erkeğin gıyabında kendisini sevmediği, birlikte yaşamak istemediği, ayrılmak istediğini beyan eder tarzda ifadelerinin bulunduğu, yine kişisel ilişki kapsamında erkeğe ortak çocuğun ayakkabılarını fırlatarak makul görülebilecek tepkinin dışında eylemde bulunduğu, ve amcasını oğlunun düğününe gitme saiki ile ortak konuttan ayrıldıktan sonra tekrar dönmediği, diğer iddiaların taraflarca ispatlanmadığı, tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye tevdiine, çocuk yararına aylık 300,00 TL tedbir, 1000,00 TL iştirak nafakasına, kadının yoksulluğa düşmeyeceğinden yoksulluk nafakası talebinin reddine, eşit kusur sebebiyle tarafların tazminat taleplerinin reddine, ispatlanamayan ziynet alacağı talebinin de reddine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 15.02.2023 tarihli kararı ile davalı karşı davacı erkek lehine reddedilen ziynet alacağı yönünden 44.589.38 TL nispi vekâlet ücreti takdirine yer verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen asıl ve ek kararına karşı davacı karşı davalı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili istinaf dilekçesinde özetle; boşanma yönünden karara itiraz etmediğini belirterek kusur, reddedilen tazminat ve yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı, ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini isstemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesinin kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı karşı davalı kadının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı karşı davalı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf sebeplerini tekrarla Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kusur, reddedilen tazminat ve yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı, ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflarca açılan karşılıklı boşanma davasında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamında imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik bulunup bulunmadığı, kadına yüklenen kusurlu davranışların gerçekleşip gerçekleşmediği, kadının tazminat ve yoksulluk nafakası talebinin yerinde olup olmadığı, çocuk için hükmedilen nafakaların hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun olup olmadığı ve ziynet alacağı talebinin reddinin isabetli olup olmadığı buna bağlı olarak erkek lehine takdir edilen vekâlet ücreti noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Kanun'un 4 üncü, 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası,169 uncu, 174 üncü, 175 inci, 182 nci, 220 nci, 330 uncu, maddeleri. 6100 sayılı Kanun'un 323 üncü, 326 ncı, 370 inci ve 371 inci maddeleri. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 50, 51 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı karşı davalı kadın vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir .
2.Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E., Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş., Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3).
3.Bu noktada “kişisel mal” kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 220 nci maddesinde;
“Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. manevî tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.”
kişisel mal olarak sayılmıştır. Bu noktada belirtilmelidir ki, eşlere ilişkin her türlü giyim eşyası, mücevher, saat, takılar, spor araç ve gereçleri, cep telefonları, gözlük, makyaj malzemesi gibi sadece kişisel kullanıma yönelik kural olarak taşınırlardan oluşan, istisnai olarak taşınmaz mallar 4721 sayılı Kanunun 220 inci maddesinin birinci fıkrasına göre o eşin kişisel malıdır (Dural, M., Öğüz T., Gümüş M.A., Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, s.218).
4. Dairemizin önceki içtihatları, "aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin, ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır" yönündeydi. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre; "Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir" yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.
5.Hemen belirtilmelidir ki, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. (6100 sayılı Kanun m.190) Diğer taraftan 4721 sayılı Kanunun 222 inci maddesinin birinci fıkrasında da yine aynı Kanunun 6 ncı maddesi ile paralellik gösteren “Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” şeklindeki düzenleme ile de ispat yükünün kime ait olduğu hususu gösterilmiştir. Ziynet alacağı davalarında da olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
6.Diğer yandan, "Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir" (6100 sayılı Kanun m. 26/1)
7.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı karşı davalı kadın dava dilekçesinde, evlendikten sonra evleri olmadığı için erkeğin ailesinin yanında kaldıklarını, erkeğin ailesinin müvekkilin düğün takılarını istediğini, "bizde kalsın, geri vereceğiz" dediklerini ama iade edilmediğini ileri sürerek gramları farklılık gösteren 24 adet bilezik, 35 çeyrek altın, 4 yarım, 6 tam altın ve 3 gremse diye tabir edilen ziynetlerin iadesini, bu mümkün değilse bedelinin iadesini talep etmiş, davalı karşı davacı erkek ise cevap dilekçesinde ziynetlerin kadının uhdesinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Davacı karşı davalı kadının delil olarak sunduğu ve erkek tarafından inkar edilmeyen mesaj kayıtlarına göre de kadının erkekten altınlarını getirmesi istendiğinde erkeğin "söz getireceğim, bıktım artık bu konudan yeter" dediği anlaşılmıştır. Davalı karşı davacı erkek, 03.11.2022 tarihli dilekçede bu mesaj kayıtlarından sonraki bir tarihte bileziklerin teslim edildiğini ve ziynetlerin kadında olduğunu beyan etmiştir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirerek erkeğe geçmiş olup davalı karşı davacı erkek ziynetlerin uhdesinde olmadığını ve kadına iade edildiğini sunulan delillerle ispatlayamamıştır. O halde, talebe konu edilen ve dilekçeler aşamasındaki iddia ve savunmalar ile özellikle davalı karşı davacı erkeğin dava konusu ziynetlerle ilgili aidiyet savunması da bulunmadığı dikkate alınarak ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ziynet alacağı davası yönünden KALDIRILMASINA,
2.İlk Derece Mahkemesi kararının ziynet alacağı davasının reddi ile buna yönelik vekâlet ücreti yönünden BOZULMASINA,
3.Yukarıda (1) numaralı paragrafta belirtildiği üzere temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının
bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.04.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.
コメント